1915 Olayları Hk. Basın Açıklaması Üzerine…

23 Nisan 2014’te Başbakanlıktan yapılan yazılı basın açıklaması ile 1915 olaylarına hakkında, özellikle Ermeni toplumuna yönelik olarak, Doğu ve Batı Ermenice´nin de aralarında bulunduğu 8 ayrı dile tercüme edilen bir mesaj yayınlandı.[1] Ermeni kimliğini anlama ve bu çerçevede iletişim sağlama gerekliliği üzerinden mesaj metnini değerlendirmeye çalıştım. Umarım bu kısa çalışma mesajın miliyetçi söylemlerden uzaklaşılarak anlaşılmasına hizmet eder.

Ermeni Diasporasının Kimliğini Anlamak

Ermeni toplumunun ve özellikle diasporasının zaman zaman Türk dış politikasında önemli etkileri olan bir konu başlığı olması nedeniyle 1915 olayları Tarih alanı dışında Uluslararası İlişkiler alanındaki pek çok akademisyenin de hakkında araştırma yapıp yorumlarda bulunduğu bir konu. Bu nedenle, tarihsel olayların konu edildiği kadar fazla sayıda olmasa da kimlik ve dış politika açısından çeşitli değerlendirmeler de mevcut. Bu bağlamda kuramsal bir çerçeveye dayanan esaslı bir analizi de Kırıkkale Ünv. Uluslararası İlişkiler bölümünden hocamız Doç. Dr. Haluk Özdemir’den okudum ve dinledim, konuyla ilgisi bakımından yararlanıp aktarmak da boynumun borcu

Haluk hocamız “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım İddiaları” [2] başlıklı makalesinde, soykırım iddialarının psikolojik temellerini anlamak üzere, Vamık Volkan’ın kavramlaştırdığı “seçilmiş travma” olgusu ile soykırım iddiaları ve diaspora kimliği arasındaki ilişkiyi ele alarak Ermeni diasporasının kimliğini inşa ettiği süreçte kullandığı mitlerini ortaya koymuş. Böylece, temelde kimliğin korunması güdüsünden kaynaklanan ve tarafların iletişim imkânlarını kısıtlayan psikolojik faktörleri anlamamız mümkün oldu. Buna göre Ermeniler hiç acı çekmemiş değildir, ancak bütün acıları yalnız kendisi çekmişçesine suçlayıcı nitelikte soykırım iddiası derecesinde sunma davranışı, yaşanan acıların hissiyatından ziyade diaspora kimliğinin oluşması ve korunmasıyla da ilişkili olan siyasi güdülerden kaynaklanır.

Argümanlardan anladığımı konumuz bağlamında basitçe aktarmam gerekirse; diasporanın kimliğini koruması ihtiyacı çoğu kimlik gibi tarihi mitler gerektirirdi, atalarının iç savaş ortamındaki kayıpları mit niteliği atfedilebilir bir travmaydı, bunu kimliklerini refere etmek için “seçtiler” ve mitlerini bir imaj[3] olarak inşa ettiler, kimliklerini sağlamlaştırdılar. Kimlik nesilden nesile yeniden inşası ve korunması ihtiyacı hissedilen bir olgu olduğundan soykırım iddiaları, siyasal, hatta uluslararası siyasal bir “mücadele” alanı halinde aktarıldı. Görev oldu, “Biz yapamazsak bizden sonrakiler…”. Anıtlar gibi semboller inşa edilerek geleceğe bırakıldı. “Kimlik politikası” ile Ermeni toplumu ve diasporasının zihin dünyasındaki yargılar varoluşlarının bir parçası halini aldı. Böylesi bir süreç sonunda gerçeklerden uzaklaştırılan bir imaj, algılarında bir gerçeklik alanı oldu ve iddianın tarafları için sağlıklı iletişimi kısıtlayan etkiler doğurdu. Sağlıklı iletişim kısıtlandı çünkü soykırım iddiasının sorgulanması artık kimliklerinin, varoluşlarını anlamlandıran hedeflerinin sorgulanması anlamına geliyordu.

Burada vardığımız soykırım iddiasının sorgulanması algısına yönelik tespit bize; arşivlerin açılmasına ve tarihi olayların bilimsel olarak araştırılmasına yanaşılmamasının –dolayısıyla sağlıklı iddia-ispat yollarıyla diyaloğun kapısının bir türlü açılamayışının- nedenini açıklıyor.

Peki, böylesi bir algı durumunda nasıl hareket edilmelidir?

Halkla ilişkiler öğreniminden aklımda kalan bir önerme olası cevabın anahtarı olabilir: Davranışları yönlendiren bir zihinsel olgu söz konusudur ve doğrudan davranışın kendisine yönelik söylem bu nedenle istenen sonucu vermeyecektir. Davranışın temelindeki olgu her ne ise (tutum, inanç, his-duygu, bilinçaltı güdü vb.) ona hitap edilerek önce algıları değiştirmek suretiyle davranışlar değiştirilebilir.

Dolayısıyla, eğer 1915 olaylarıyla ilgili olarak Ermeni tarafının davranışını değiştirerek olması gereken biçimde iletişim kurulması isteniyorsa, önce kimliklerini koruma güdüsü ile soykırım iddiası arasında kurdukları ilişkiyi sağlayan algıları, “kimlik politikalarını” etkilemek gerekir. Ermeni kimliğini yeniden inşa eden söylemler, sadece diasporanın milliyetçi mitleri kullanan demagoglarına bırakılmamalıdır. Ermeni tarafının davranışının olumsuz nitelikle vurgulayıp oturmak yerine davranışların sebep-sonuç ilişkisini anlamış olarak, varolan kimlik politikasının döngüsünden çıkmaları için Ermeni gençlerinin yeni ve daha uzlaşmacı bir söylem kurmalarına fırsat yaratacak hissi ve mantıksal karşılıklı anlayışa yer açılmalıdır. Soykırım iddiasını varoluşlarının bir parçası olan gerçeklikmiş gibi savunmadan da kimliklerinin korunacağına, karşı tarafça saygı duyulan, anlaşılan bir aktör olacaklarına dair imaja sahip olmaları hedeflenmelidir. Bunu sağlayan süreçler zaman alacak olsa da sonunda yeni nesil ile karşılıklı anlayışa dayanan iletişimi mümkün kılabilecektir.

Yayınlanan mesajın bu yönde bir başlangıç adımı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, basın açıklamasındaki paragrafların yukarıdaki iletişim ilkeleri ve somut amaçlar bağlamında ne ifade ettiğini belirlemeye çalışacağım. Ayrıca, kullanılan ifadelerin ve üslubun geleneksel söylemlerimiz ve politikalarımız bakımından bir değişim içerip içermediğine de bir göz atmış olacağız.

Değerlendirmelere geçmeden önce -henüz okumamışsanız- basın açıklamasının tam metnine aşağıdaki bağlantılara tıklayıp ulaşabilirsiniz:

http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/_Article/pg_Article.aspx?Id=974ccd3b-fb77-499a-ab6a-7c5d2a1e79c9

http://www.kdk.gov.tr/haber/basbakan-erdoganin-1915-olaylarina-iliskin-mesaji/429

Açıklamanın İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça, Arapça, Doğu Ermenice ve Batı Ermenice dillerindeki tercümeleri için:

http://www.bbm.gov.tr/Forms/pgNewsDetail.aspx?Id=%2012457&Type=1

Basın Açıklamasındaki Söylemin Yorumu

24 Nisan 1915’i Tehcir hakkındaki kanunun çıkarıldığı, ayrılıkçı Ermeni örgütlenmelerinin kapatıldığı, özellikle İstanbul’da bunların idarecisi görülen kimselerin tutuklandığı tarih olarak biliyoruz. Ermeni kimliğini biçimlendiren süreçte ise 24 Nisan soykırım iddialarının mitleştirilmesine paralel olarak Ermeniler için bir anma günü halini almış durumda. Bu artık kimliklerinin, hayatlarının bir parçası halini almış bir gerçeklik olduğundan bu tarihin aslında iddia olunan kayıplara dair belirli bir anlam ifade etmediğini düşünmek fayda getirmeyecek. Mesajın ilk cümlesinde zaten yerleşmiş algı içinde bu tarihin Ermeniler için ifade ettiği özel anlamın anlaşıldığı iletilerek karşılıklı anlayışın ilk adımı atılmıştır. Aynı cümlede iletilen ikinci mesaj böyle belirgin bir tarihin aslında düşüncelerin paylaşılması –dolayısıyla Ermeni toplumuna iletilmesi- için bir fırsat olarak görüldüğüdür –ki 24 Nisan tarihinin özel anlamı ile ilgili kendine güven içinde diyalog isteğini ifade eder.

Osmanlı devletinin son yıllarının herkes için acılarla dolu olduğunun yadsınamayacağının ifade edildiği ikinci paragraf, adil bir insani ve vicdani duruşun tüm acıları anlamayı gerekli kıldığının ifade edildiği üçüncü paragraf ve acıların mukayese edilmesinin acının tarafları için anlamsız olacağının ifade edildiği dördüncü paragraf ile bir tarafın kayıplarının mitleştirilmesinin uygun olmadığı mesajı verilmekte, vicdani olarak karşılıklı kayıpların düşünülmesine yönelik bir kapı aralanmaktadır.

Bu çerçevede kendi tarafına düşen vicdani duruşun gereği hemen bir sonraki paragrafta, Ermeni tarafının acılarının hatıralarını anmalarının anlaşıldığının ifade edilmesiyle gerçekleştirildiği görülmektedir. Devamında Türkiye’de gerçekleşen suçlayıcı incitici –dolayısıyla mitleştirici- söylemler olumsuzlanmaktadır. Bu şekilde aslında her iki taraf için de aynı ilkesel durumun söz konusu olduğu vurgulanmış olurken “bütün taraflardan benzer anlayışın beklenmesi tabiidir” ifadesiyle kayıplara tepkinin empati ile karşılanması gereği ifade edilmektedir.

Buraya kadar özet olarak, ‘sizin kayıplarınızı anmanızı anlıyoruz, pek çok tarafın kayıpları ve acıları da var, sizden de bunu anlamanızı istiyoruz’ mesajı verilmiş oluyor. Bunun önemi ilkesel düzeyde ifade ile karşılıklı anlayışın mantıksal gerekliğinin zihinlerde kurgulanmasına olanak tanımasıdır.

Acıların karşılaştırılmasının ve bir tarafın acısının mitleştirilmesinin empati mantığıyla olumsuzlanmasının ardından, Ermeni kimlik politikasının bu temel dinamiği, olayların siyasal olarak Türkiye karşıtlığı için bahane haline getirilmesi ifade edilerek somut olarak da olumsuzlanmaktadır. Böylece acıların karşılıklı oluşu vicdani olarak düşündürülürken soykırım iddialarının siyasal olarak kullanıldığı da düşündürülmüş olmaktadır. Bu durum özellikle yeni neslin algılarında soykırım iddialarının sorgulanması için önemlidir.

Dönemin ortak acılar içermesi ve buna adil bakılmasının insani ve ilmi sorumluluk olduğu vurgulanarak, klasikleşmiş olayların bilimsel araştırması mesajına bir giriş yapıldığı görülmektedir.

“Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır.”

Yukarıda doğrudan alıntıladığım paragraf, geçmiş tutumlara göre değişim yaratabilecek ifadedir. Tehcir sırasındaki kayıpların gerçekliği olaylarla ilgili Türkiye’deki araştırmalarda zaten belirtilmekte olduğu için bunun değişim olduğu düşünülmeyecek olsa da bu durumun Başbakan mesajıyla ifade edilmesi karşı taraf bakımından önemli olacaktır. Bu kabul karşılığında hissiyatların karşılıklı anlaşılması tekrar vurgulanarak beklenti iletilmiştir. Mesaj boyunca bu beklentinin yenilenmiş olması bu düşüncenin pekiştirilmesine hizmet etmektedir.

“Tarihten husumet çıkarmak” ile anakronik duruma düşmenin yararsızlığının ifade edilmiş olması ‘seçilmiş travmanın’ mitleştirilmesi konusunda; nefretin yerine saygının gerekliliğinin hatırlatılması ise değerler konusunda okuyucunun mantığına hitap etmektedir.

Sonuç olarak Ermeni kimliğinin inşasına yönelik bu mesajlardan sonra istenen davranış değişikliği konusuna varılmakta –ki geçmişteki çağrılardan en önemli fark da bu durumdur. Yine, 1915 olaylarının tarihi ve hukuki durumunu ortaya çıkarmanın gerçekçi yolu belirtilmiştir, ancak hedef kitleye uygun farklı bir giriş ve sonuç arasında.

Mesajın 8 ayrı dile çevrilerek yayınlanması da amacın gereğinin yerine getirilmesi çabasıdır.

Ve mesajın sonu:

“…. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir.

Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.

Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.”

Tüm Anadolu halkları -Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar, farklı dini grupların mensupları- tarihten günümüze geldikleri süreç içerisinde zaman zaman barış içinde bir arada yaşamayı unuttular, tarafları çok değişkenli olarak birbirlerinin kayıplarına neden oldular. Sadece zaman zaman. Bu dönemlerden daha uzun zamanlar boyunca ise barış içinde bir arada yaşadılar ve yeniden böyle yaşama iradesini göstermek için, hissettirmek için hepsinin birbirine bu bağlamda bir mesaj iletmesi ve neticede kucaklaşması çok güzel olacak. Hepimizin birbirimize..

[1] T.C. Başbakanlık, “Sayın Başbakanımızın 1915 olaylarına ilişkin mesajı”, http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/_Article/pg_Article.aspx?Id=974ccd3b-fb77-499a-ab6a-7c5d2a1e79c9 Erişim tarihi: 24.04.2014

[2] Haluk Özdemir, “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım İddiaları”, Ermeni Araştırmaları, Cilt: 4, Sayı: 14-15, Yaz-Sonbahar 2004: 75-97. Çevrimiçi: http://www.avim.org.tr/uploads/dergiler/Ermeni-Arastirmalari-Sayi-14-15-pdf.pdf Erişim Tarihi: 26.04.2014

[3] “İmaj, hadiselerin ve kişilerin zihin dünyamızda bıraktığı iz ve etki anlamında, doğal bir sonuçtur. Görüş ve yargılarımızın oluşmasında bu sonuç belirleyici olur. Etki potansiyelinden dolayı, imaja dışarıdan müdahale çalışmaları yapılır. …” İbrahim Canbolat, “İmaj-Gerçek ve İşlevsellik Bağlamında Eleştirel bir Uluslararası İlişkiler Çözümlemesi Üzerine”, Gazi Akademik Bakış, Cilt:1, Sayı:1, 1-24, s.2.

Print Friendly